08.04.2016

KUTLU DOĞUM 1445

Hz. Peygamber, kamerî aylardan Rabîu’l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de Mîlâdî takvime göre 571 yılı Nisan ayının 20’sinde dünyaya gelmiştir. Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığımız 1989 yılından beri Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çağlar üstü örnekliğini ve Rahmet yüklü mesajını tüm insanlıkla buluşturmak için “Kutlu Doğum Haftası” adı altında birçok etkinlikler gerçekleştirmektedir. Bu yılda 09 – 20 Nisan 2016 tarihleri arasında Kutlu Doğum Haftası idrak edilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftasının ana temasını “ Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” olarak belirlemiştir.

Allaha hamd, 1445. yıldönümü münasebetiyle şerefyad olduğumuz O’nun peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ ya Kutlu Doğumunda salat-u selam olsun.

             Peygamber Efendimiz (sav), Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle âlemlerin Rabbinden, “âlemlere rahmet olarak gönderildi.” Sadece insanlığın değil, Cinler âleminin de peygamberidir. Sadece bir milletin, bir kavmin, bir bölgenin değil, Bütün cihanın peygamberi, herkesin peygamberidir. (Sebe, 28) Çünkü O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Hz. Peygamber yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca putperestliğin yerine Tevhidi, zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine dayanışmayı, ayrışmanın yerine Vahdeti getirme gayreti içinde olmuştur.     Toplumda barışın hâkim olmasını hedeflemiştir. Doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adâlet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek olmuştur. Buna karşılık; kan dâvâsı, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin beslemek, içki, kumar, hırsızlık, yetim malı yemek, yalan, gıybet, çekememezlik, koğuculuk, tefrika gibi fert ve toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücâdele etmiştir. Bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak, vahyin ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde “cahiliyye” olarak nitelendirilen ve temel özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden yoksunluk, adaletsizlik, barış ve nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek, vahşiyâne hareketler, kan dâvası gibi davranışlar olan bir dönemi kapatarak, yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturmuştur.

Bizler bugün içinde yaşadığımız çağın, doğumunu kutladığımız Sevgili Peygamberimizin örnekliğine, önderliğine ve rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü Rabbimiz; "Gerçekten sizin için, Allah'a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Rasülü'nde çok güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21) diye buyurmaktadır.

Dolayısıyla Hz. Peygamber'i örnek almak, bir müslüman için öncelikli dini bir görev durumundadır. Peygamberimizi örnek almayı, hayatından davranış modelleri çıkarmayı; O'nun sahip olduğu ahlaki faziletlerin hayata geçirilmesi, getirmiş olduğu dînî zihniyetin benimsenmesi ve gelişen olaylar karşısında onun almış olduğu tavırlara benzer tavırların sergilenmesi mümin için elzemdir.

Peygamberi örnek almak; onun gibi adaletli, onun gibi dürüst, onun gibi merhametli, onun gibi eş, onun gibi baba, onun gibi komşu, onun gibi vatandaş, kısaca onun gibi insan olmak, insâni ilişkilerini, onun ahlakî ölçülerine uygun şekilde yürütmektir.

O'nu örnek almak demek; Güvenilir, affedici, merhametli, hoşgörülü, cömert, alçakgönüllü, çalışkan, dosdoğru, adaletli, vefakâr olmak demektir. Kısaca peygamberimizin hayatı; İslâmi bütün değerlerin hayat bulup müşahhas hale geldiği bir alandır.

Hz. Peygamber olmadan İslâm dininin doğru bir şekilde insanlığa aktarılmasını düşünmek fevkalade yanlıştır. Çünkü İslâm, peygamberimizin şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş ve bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. Allah'ın Rasulü, bir taraftan Kur'an'ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu açıklamış ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da, Kur'an'ın değinmediği konularda tamamlayıcı rol üstlenmiştir.

Bu açıdan, Hz. Peygamber'in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. Onun bu konumu, Kur'an'da çeşitli açılardan dile getirilmiştir.

“De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez. (Al-i İmran, 31-32)

"Peygamber size neyi getirmiş ve emretmişse, onu alın (yapın); neyi yasaklamış ise, ondan sakının" (Haşr, 59/7)

Peygambere itâat ederse, gerçekte Allah'a itâat etmiştir." (Nisa, 4/80)

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) in mümtaz ve mualla şahsiyetlerinin anlatılması, anlatılmaktan da öte O’nun beşeriyetin kurtuluşu için bir çare, insanlığın onulmaz dertleri için bir iksir olarak takdim edilmesi ve hayat-ı seniyyelerinin aktarılabilmesi için,  2016 yılı ana teması “ Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet”tir.

            Bütün Peygamberlerin ilk daveti tevhid’dir. Çünkü o, Hak yoluna girmenin başlangıcı ve Allah’a inanmanın ilk basamağıdır. “Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona; “Benden başka ilah yoktur. Şu halde bana kulluk edin.” Diye vahyetmiş olmayalım.”(Enbiya, 25)  

Birlik olmak, birlikte hareket etmek demek olan Vahdet, her bireyin ve her topluluğun, ümmet birliğini teşkil eden ana yapı içinde, bütünlüğü sağlayacak rolünü oynaması, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi demektir. Vahdet ile Tevhid yakından ilintilidir. Müslümanların ana davası Tevhid ise, Tevhid davasını yürütebilmek için gereken “ana hal” Vahdettir. Nasıl ki Tevhid için şirkten kaçmak lazımsa, Vahdet için de tefrikadan kaçmak lazımdır. Tefrikayı Vahdete döndürmeden “Tevhid davasının eri” olunamaz. Peygamber (sav) Efendimiz Veda hutbesinde şöyle buyurmaktadır: “Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Sonuçta bütün Müslümanlar kardeştir. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşnutluğu ile vermişse o başkadır.” “Ey İnsanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktandır. Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyaz ırkın siyah ırka, siyah ırkın beyaz ırka –takva dışında- bir üstünlüğü yoktur.” (Tirmizi, Menakıp, 73)

Müslümanlar olarak Kur’an’a iman etmenin ancak Kur’an’ın hükümlerine uymakla mümkün olacağını bilmemiz gerekir. Kur’an’da emredilen birlik ve beraberliği sağlamanın yolu müslümanlar arasındaki bütün ihtilaflara rağmen Vahdeti sağlamaktan geçtiğini unutmamamız gerekir. Nasıl ki, imanı kurtarmak için ilahları (putları) reddedip Allah’ı birlemek zorundaysak, özgürce varoluşumuzu her türlü küfri tasalluttan kurtarmak için fert fert, grup grup ayrışan Müslümanları birleştirmek, “Ümmet’in Vahdeti”ni sağlamak zorundayız.

Hep birden Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”                         (Al-i İmran, 103) ilahi emri yüreklerimize işlenmelidir.

“Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” teması ve “İnsanlığı yüceltmek, insanlığı diriltmek ve insanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım!” çağrısı etrafında kutlu doğumunu idrak edeceğimiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) getirdiği tevhid dininin ve rahmet yüklü evrensel mesajların; başta ülkemiz olmak üzere bütün Müslümanların vahdetine, birliğine, dirliğine ve huzuruna vesile olmasını, insanlığın merhamet dini İslam’ın rahmet ve adaletinden hiçbir zaman nasipsiz kalmamasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum

                                                                                             

 

 Turgut ERHAN

                                                                                               Batman Müftüsü