Hz. Peygamber,
kamerî aylardan Rabîu’l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de Mîlâdî
takvime göre 571 yılı Nisan ayının 20’sinde dünyaya gelmiştir. Bu vesileyle
Diyanet İşleri Başkanlığımız 1989 yılından beri Hz. Peygamber (s.a.s.)’in
çağlar üstü örnekliğini ve Rahmet yüklü mesajını tüm insanlıkla buluşturmak
için “Kutlu Doğum Haftası” adı altında birçok etkinlikler gerçekleştirmektedir.
Bu yılda 09 – 20 Nisan 2016 tarihleri arasında Kutlu Doğum Haftası idrak
edilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftasının ana
temasını “ Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” olarak belirlemiştir.
Allaha hamd, 1445.
yıldönümü münasebetiyle şerefyad olduğumuz O’nun peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ ya Kutlu Doğumunda salat-u
selam olsun.
Peygamber Efendimiz (sav), Kur’an-ı Kerim’in
ifadesiyle âlemlerin Rabbinden, “âlemlere rahmet olarak gönderildi.” Sadece
insanlığın değil, Cinler âleminin de peygamberidir. Sadece bir milletin, bir
kavmin, bir bölgenin değil, Bütün cihanın peygamberi, herkesin peygamberidir. (Sebe,
28) Çünkü O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Hz. Peygamber
yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca putperestliğin yerine Tevhidi,
zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine
dayanışmayı, ayrışmanın yerine Vahdeti getirme gayreti içinde olmuştur. Toplumda barışın hâkim olmasını
hedeflemiştir. Doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adâlet, hoşgörü ve cömertlik
gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek olmuştur. Buna karşılık; kan
dâvâsı, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin beslemek, içki, kumar, hırsızlık,
yetim malı yemek, yalan, gıybet, çekememezlik, koğuculuk, tefrika gibi fert ve
toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücâdele etmiştir. Bütün bu faaliyetlerin
sonucu olarak, vahyin ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel
ve ahlâkî alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde “cahiliyye” olarak
nitelendirilen ve temel özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle
asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden
yoksunluk, adaletsizlik, barış ve nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek,
vahşiyâne hareketler, kan dâvası gibi davranışlar olan bir dönemi kapatarak,
yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturmuştur.
Bizler bugün
içinde yaşadığımız çağın, doğumunu kutladığımız Sevgili Peygamberimizin
örnekliğine, önderliğine ve rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız
vardır. Çünkü Rabbimiz; "Gerçekten sizin için, Allah'a ve Ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Rasülü'nde çok güzel
bir örnek vardır." (Ahzab, 21) diye buyurmaktadır.
Dolayısıyla Hz.
Peygamber'i örnek almak, bir müslüman için öncelikli dini bir görev
durumundadır. Peygamberimizi örnek almayı, hayatından davranış modelleri
çıkarmayı; O'nun sahip olduğu ahlaki faziletlerin hayata geçirilmesi, getirmiş
olduğu dînî zihniyetin benimsenmesi ve gelişen olaylar karşısında onun almış
olduğu tavırlara benzer tavırların sergilenmesi mümin için elzemdir.
Peygamberi örnek
almak; onun gibi adaletli, onun gibi dürüst, onun gibi merhametli, onun gibi
eş, onun gibi baba, onun gibi komşu, onun gibi vatandaş, kısaca onun gibi insan
olmak, insâni ilişkilerini, onun ahlakî ölçülerine uygun şekilde yürütmektir.
O'nu örnek almak
demek; Güvenilir, affedici, merhametli, hoşgörülü, cömert, alçakgönüllü,
çalışkan, dosdoğru, adaletli, vefakâr olmak demektir. Kısaca peygamberimizin
hayatı; İslâmi bütün değerlerin hayat bulup müşahhas hale geldiği bir alandır.
Hz. Peygamber olmadan
İslâm dininin doğru bir şekilde insanlığa aktarılmasını düşünmek fevkalade
yanlıştır. Çünkü İslâm, peygamberimizin şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş
ve bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. Allah'ın Rasulü, bir
taraftan Kur'an'ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu açıklamış ve uygulamaya
koymuş, diğer taraftan da, Kur'an'ın değinmediği konularda tamamlayıcı rol
üstlenmiştir.
Bu açıdan, Hz.
Peygamber'in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. Onun bu
konumu, Kur'an'da çeşitli açılardan dile getirilmiştir.
“De ki, siz
gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki,
Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah
kâfirleri sevmez.
(Al-i İmran, 31-32)
"Peygamber
size neyi getirmiş ve emretmişse, onu alın (yapın); neyi yasaklamış ise, ondan
sakının"
(Haşr, 59/7)
Peygambere itâat
ederse, gerçekte Allah'a itâat etmiştir." (Nisa, 4/80)
Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.s) in mümtaz ve mualla şahsiyetlerinin anlatılması, anlatılmaktan
da öte O’nun beşeriyetin kurtuluşu için bir çare, insanlığın onulmaz dertleri
için bir iksir olarak takdim edilmesi ve hayat-ı seniyyelerinin aktarılabilmesi
için, 2016 yılı ana teması “ Hz.
Peygamber, Tevhid ve Vahdet”tir.
Bütün Peygamberlerin ilk daveti
tevhid’dir. Çünkü o, Hak yoluna girmenin başlangıcı ve Allah’a inanmanın ilk
basamağıdır. “Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona; “Benden başka ilah
yoktur. Şu halde bana kulluk edin.” Diye vahyetmiş olmayalım.”(Enbiya, 25)
Birlik olmak, birlikte
hareket etmek demek olan Vahdet, her bireyin ve her topluluğun, ümmet birliğini
teşkil eden ana yapı içinde, bütünlüğü sağlayacak rolünü oynaması, üzerine
düşen sorumluluğu yerine getirmesi demektir. Vahdet ile Tevhid yakından
ilintilidir. Müslümanların ana davası Tevhid ise, Tevhid davasını yürütebilmek
için gereken “ana hal” Vahdettir. Nasıl ki Tevhid için şirkten kaçmak lazımsa,
Vahdet için de tefrikadan kaçmak lazımdır. Tefrikayı Vahdete döndürmeden “Tevhid
davasının eri” olunamaz. Peygamber (sav) Efendimiz Veda hutbesinde şöyle
buyurmaktadır: “Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman
Müslüman’ın kardeşidir. Sonuçta bütün Müslümanlar kardeştir. Bir Müslüman’a
kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşnutluğu ile
vermişse o başkadır.” “Ey İnsanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz
birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktandır.
Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyaz ırkın siyah ırka, siyah ırkın
beyaz ırka –takva dışında- bir üstünlüğü yoktur.” (Tirmizi, Menakıp, 73)
Müslümanlar olarak
Kur’an’a iman etmenin ancak Kur’an’ın hükümlerine uymakla mümkün olacağını
bilmemiz gerekir. Kur’an’da emredilen birlik ve beraberliği sağlamanın yolu müslümanlar
arasındaki bütün ihtilaflara rağmen Vahdeti sağlamaktan geçtiğini unutmamamız
gerekir. Nasıl ki, imanı kurtarmak için ilahları (putları) reddedip Allah’ı
birlemek zorundaysak, özgürce varoluşumuzu her türlü küfri tasalluttan
kurtarmak için fert fert, grup grup ayrışan Müslümanları birleştirmek,
“Ümmet’in Vahdeti”ni sağlamak zorundayız.
“Hep birden
Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan
nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O,
gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.
Yine siz ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte
Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran, 103) ilahi emri
yüreklerimize işlenmelidir.
“Hz. Peygamber,
Tevhid ve Vahdet” teması ve “İnsanlığı yüceltmek, insanlığı diriltmek ve
insanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım!” çağrısı etrafında kutlu doğumunu
idrak edeceğimiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.)
getirdiği tevhid dininin ve rahmet yüklü evrensel mesajların; başta ülkemiz
olmak üzere bütün Müslümanların vahdetine, birliğine, dirliğine ve huzuruna
vesile olmasını, insanlığın merhamet dini İslam’ın rahmet ve adaletinden hiçbir
zaman nasipsiz kalmamasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum
Turgut ERHAN
Batman Müftüsü